ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

ADİLCEVAZ

 ADİLCEVAZ İLÇE TARİH
OSMANLI DÖNEMINDE İDARİ YAPI Osmanlı İmparatorluğunda uzun süre Adilcevaz Sancağı olarak karşımıza çıkan bu bölge; Adilcevaz, Ahlat ve Sarısu nahiyelerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Şunu da önemle belirtelim ki, Ahlat bazen Bitlis Sancağına, Sarısu da bazen Erciş Sancağına bağlanmıştır. Elimize geçen en eski tarihi belgeler bizleri 1540’lı yıllara kadar götürmektedir. 1540 tarihli Tapu Tahrir defterlerine baktığımızda, Van Beylerbeyliğine tabii Adilcevaz Sancağına bağlı nahiyeler, Adilcevaz ve Sarısu’dur. 1556 tarihinde ise Adilcevaz Sancağına; Adilcevaz, Ahlat ve Sarısu nahiyeleri bağlı olarak görülmektedir. 1534 yılında Van’ın fethedilmesi ve bir beylerbeylik olarak teşkilâtlandırılması kalıcı olmamıştır 1540 yılında yapılan tahrirde 
Adilcevaz Sancağı, Adilcevaz ve Sarısu nahiyelerinden oluşan bir sancak olup, Ahlat, Bitlis sancağına bağlı bir nahiyedir.. Bundan dolayı 1548 yılına kadar Adilcevaz Sancağı, Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak taksimatta yer almıştır. 1548 yılında Van’ın ikinci kez fethinden sonra Van Beylerbeyliği kurulmuştur. Van Beylerbeyliğinin kurulmasından sonra, daha önceleri Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlı olan Adilcevaz ve Bitlis, Van Beylerbeyliğine bağlı birer sancak olarak idari taksimatta yer almış ve bu statüde devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine girmesinden, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar ki yaklaşık 400 senelik dönem içerisinde Adilcevaz, çoğu zaman Van Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak 
varlığını devam ettirmiştir. TARİHİ GELİŞİMİ Adilcevaz’ın tarihi Kalkolitik (taş-bakır devri)döneme kadar uzanmaktadır. Bu dönem M.Ö. 6000 –M.Ö 2500 yıllarını kapsar.Bu dönemin hemen ardından Adilcevaz da görülen ilk tarihi kavim Hurriler dir. Hurriler Anadolu’ya Kafkasya dan gelip yerleşmişlerdir. Hurrilerin bu bölgede bulundukları dönem Tunç devri dir. (M.Ö 2500-M.Ö 1200) Bu dönemde bölgeye Hatti denilmektedir. Tunç devrinin sonlarına doğru Hatti denilen coğrafyada Hitit kabileleri Mitanni Krallığını kurarlar. (M.Ö 1700) Bu sıralar Mezopotamya da Asurlular hüküm sürmekte ve bölge ile yakından ilgilenmektedirler. Asurlular bu dönemde Anadolu da ticaret kolonileri kurmuşlar ve çivi yazısını da Anadoluya getirip tanıtmışlardır. 
Böylece Anadolu da tarih öncesi devirler biter , Tarihi Devirler başlar. M.Ö XIII.yy da bölgede Uruatri-Nairi konfederasyonları dönemi görülür.Bu dönemin sonunda Van gölü nün çevresinde Urartu Devleti kurulur.(M.Ö 831) Urartu Devleti bölgeyi Asur istilasından kurtarır.Adilcevaz’ın 6 km kuzeyinde 2270 m yüksekliğindeki Kef kalesi , Urartulardan günümüze kadar gelen en önemli eserlerden biridir.Urartu hakimiyeti M.Ö 612 ye kadar sürmüştür.Daha sonra bölgeye sırasıyla, önce Kafkasya’dan gelen İskit Türkleri , arkasından da İran dan gelen Medler ve Persler hakim olur.Pers imparatorluğunun hakimiyeti M.Ö 555 den M.Ö 331 e kadar devam eder. Bu sırada Makedonya da tarihin en büyük devletlerinden birini kuran büyük İskender Doğu seferine çıkar ve bütün Anadolu ile birlikte Adilcevaz dan da Persleri çıkartıp atar.Hızını alamayan büyük İskender ,
 İran ve Hindistan da da Persleri mağlup edip Pers İmparatorluğunu tarihin tozlu raflarına gömer.Büyük İskender in ölümü üzerine bölge onun komutanlarından Selevkos a kalır. Selevkos un kurduğu kendi adıyla anılan krallık , bölgeye M.Ö 64 yılına kadar hakim olur.Büyük İskender ile başlayıp Selevkoslar Krallığının yıkılmasına kadarki geçen döneme Hellenistik Dönem denir. Helenistik dönem yine Avrupa da kurulmuş olan bir başka ihtişamlı güç roma imparatorluğu tarafından sona erer. Roma imparatorluğu kavimler göçü sonucu ikiye parçalanmasına kadar, Anadolu’yla birlikte Adilcevaz a da hakim olur. Roma İmparatorluğunun hakimiyetinin ilk yıllarında Kafkasya da kurulan Part imparatorluğu ile bölgede büyük bir mücadeleye girer.Bu mücadele M.Ö 64 ten M.Ö 33 yılına kadar devam eder.M.Ö 33 yılında hakimiyet tamamen Roma İmparatorluğuna geçer.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra bölgeye Doğu Roma (Bizans ) İmparatorluğu hakim olur.(395) Bizans ın bölgeye tam hakimiyeti 640 yılına kadar devam eder. Bundan sonra bölgede hakimiyet Bizans ile Müslüman Araplar arasında el değiştirir. Bölgeye Müslüman orduları ilk defa Hz. Ömer’in halifeliği döneminde ayak basarlar. Halife’nin komutanı İyaz bin Gamen Adilcevaz ve Ahlat’ı Bizans’ın elinden alır.(640) Daha sonra Emevi sultanı Hz. Muaviye İstanbul’u kuşatmaya giderken geçici bir süre Adilcevaz ve Ahlat’a hakim olur. (675) Müslüman orduların bölgeye ilgisi Abbasiler döneminde artar. Abbasi ordusundaki Türk komutanlar Doğu, Güney Doğu ve Akdeniz bölgelerini Bizans’tan alıp Bizansla Abbasiler arasında Avasım (sınır kentler) kurarlar.(800) Abbasilerin bu hakimiyeti 935 yılına kadar devam eder.
Bu tarihten sonra bölge tekrar Bizans’ın hakimiyetine geçer.Çünkü Abbasiler siyasi güçlerini kaybetmişlerdir Müslüman Türklerin bölgeye ilgisi Büyük Selçuklu devleti döneminde başlar. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul bey ın kardeşi olan Çağrı bey Doğu Anadolu ya seferler düzenler.(1018) Bu sırada bölge Bizans hakimiyetindeki Mervanoğullarının ve Vaspurakan Ermeni prensliğinin sınırı durumundadır. Çağrı bey yaptığı seferlerle Van Gölünün çevresine uzun süre hakim olur. Bölgenin tam olarak Türklerin eline geçişi 26 Ağustos 1071 tarihindeki Malazgirt meydan savaşından sonra olur. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan ve Türklere Anadolu nun kapılarını açan savaş, Adilcevaz-Ahlat-Malazgirt üçgeninde meydana gelmiştir.Daha sonra Büyük Selçuklu komutanlarından Emir Sökmen bölgeyi Mervanoğulları yönetiminden devralır. 
1077 de kurulan Anadolu Selçuklu Devletine bağlı Sökmenliler Adilcevaz-Ahlat ve Malazgirt e 1100 yılından 1207 yılına kadar hakim olur. Daha sonra bölge bir süre Harzemşah ların arkasından da Yassı Çemen savaşından sonra Anadolu Selçuklu Devletinin eline geçer.(1230) Fakat bu durum uzun sürmez.Çünkü 1243 tarihli Kösedağ Savaşı ile Moğollar bölgeye ve tabi ki Anadolu ya girerler. Bu sırada Adilcevazın yerli halkının önemli bir kısmını kılıçtan geçirmiş, büyük bir kısmı da göç etmek zorunda bırakılmıştır. Moğol İmparatorluğunun parçalanmasıyla İranda kurulan Moğol Devletlerinden biri olan İlhanlı Devleti bölgeye kısa bir süre hakim oldu.Daha sonra Irakta kurulan bir Türkmen Devleti olan Irak Celayirli Devleti 1336 dan 1380 e kadar bölgeyi eline geçirir.Akabinde Adilcevaz ın imarına önemli bir katkı sağlayan Karakoyunlu Devleti Adilcevazdan ve bölgeden Celayirli Devletini çıkarır ve bölgeye hakim olur.Karakoyunlu Devletinin merkezi Erciş olduğu için bu dönemde Adilcevaz da da önemli gelişmeler olur.Karakoyunlu hükümdarı cihan şah 
Adilcevaz kalesini de büyük bir onarımdan geçirir.Karakoyunlu hakimiyeti1468 e kadar devam eder.Karakoyunlu Devletini ortadan kaldıran Akkoyunlu Devleti bölgeye 1502 ye kadar hakim olur.Akkoyunluların da Adilcevaz ın imarına katkıları büyüktür. Görüldüğü gibi bölgede istikrar bir türlü sağlanamamaktadır. Çünkü Akkoyunlu Devletinin yıkılmasından sonra bu defada bölge Safavi Devletinin eline geçer.safavi Devleti de bölgede istikrar sağlayamaz. Tarihin en ihtişamlı güçlerinden biri olan Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim in önderliğinde ,Çaldıran Savaşında Safavi Devletini mağlup ederek bölgeyi kısa bir süre ele geçirir. Bu tarihten sonra bölge Osmanlı Devletiyle Safavi Devleti arasında el değiştirir.Sonunda 29 Mayıs 1555 Tarihli Amasya antlaşmasıyla Adilcevaz kesin olarak Osmanlı Devletinin eline geçer.Safavi Devletiyle imzalanan bu Antlaşmadan sonra Osmanlı Devleti bölgeyi tam bir istikrara kavuşturur. Bu istikrar 1. Dünya savaşına kadar devam eder. 
Osmanlı devleti hiç gereği yokken savaşa girer ,Rus çarlığına karşı açılan Kafkasya Cephesindeki savaşı kaybeder.(Aralık 1914) Osmanlı ordularının mağlubiyetinden sonra Ruslar Ermenilerin yardımıyla Doğu Anadolu’yu işgale başlarlar. Adilcevaz ın işgallide 23 Mayıs 1915 de gerçekleşir. Bu sıraDA Adilcevaz ın Müslüman halkı hem Rus işgalinden hem de Ermeni zulmünden kurtulmak için Diyarbakır, Mardin, Urfa, Maraş ve Antep e göç ederler.Osmanlı hükümeti bölgedeki Ermeni zulmünü önlemek için 14 Mayıs 1915 de Tehcir kanununu çıkarır. Ermenilerin Doğu Anadolu dan alınıp bir başka Osmanlı toprağı olan Suriye ye yerleştirilmesini amaçlayan tehcir kanunu ile Ermenilerin çoğunluğu Suriye ye göç ettirilir. Adilcevaz ve bölge Rus işgali ve Ermeni zulmünden tam olarak 1917 deki Rusya da meydana gelen Bolşevik ihtilalinden sonra kurtulur. Bolşevik ihtilalinden sonra Rusya ile Brest-Litovsk Antlaşması imzalanır.(3 Mart 1918)Böylece bölge 
 İlçe Van Gölü sahilinde Süphan Dağı eteğinde tabii güzelliğe sahip bir yerleşim yeridir. Yüzölçümü 812 kilometrekaredir. Denizden yüksekliği (rakımı) 1650 metre civarındadır. 28 köy 1 belde ve 8 mahalleden oluşmaktadır. Doğusunda Erciş, batısında Ahlat İlçeleri, güneyinde Van Gölü, kuzeyinde Malazgirt ve Patnos İlçeleri bulunmaktadır. 38-8.9 kuzey eylemleri 42-5,39 doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlçemiz Bitlis iline 90 km. mesafeyle en uzak ilçedir. Etrafının dağlarla çevrili olması ve güneyinde Van Gölünün bulunması nedeniyle rakımı yüksek olmasına rağmen kışları fazla soğuk olmayan karasal bir iklim görülmektedir. Yazları sıcak ve kurak geçer, nem oranı oldukça yüksektir. İlçemizde Türkiye genelinde adından söz edilebilecek bir akarsu mevcut değildir. Orman alanı yoktur. 1-Yer Şekilleri İlçe topraklarının büyük bir bölümünü yükseltisi yer yer 2500 metreyi aşan, lav ve tüflerle kaplı volkanik platolar oluşturur. Van Gölü kıyısında alüvyonlarla kaplı aşınım düzlükleri (Gülistan Ovası) yer alır. Süphan Dağı dışında 3000 metreyi aşan yükselti yoktur. 
 (Ziyaret Dağı 2542 mt.),Kız Dağı, Ahurik Dağı, Şıh Şıh Dağı, Manik Dağı, Kırmak Dağı, Kefir Dağı, Kövver Dağı, Seydikar Dağı, Somkar Dağı diğer önemli yükseltilerdir. a-Süphan Dağı : Van Gölünün kuzeybatı kenarında yer alır. Yüksekliği 4058 metre olan bu volkanik dağ, hem kaldera hemde koni içeren zirvesiyle jeolojik açıdan ilginç bir yapı gösterir. Krater çukuru 3750 metre yükseltide ve yaklaşık 750 metre çapındadır. Süphan Dağının son etkinliği sırasında oluşan parazit koni (Sandık Tepesi) krater çukurunun kuzey kenarındadır. 4058 metrelik zirve de bu koninin üzerinde yer alır. Bu tepenin içersinde 3 adet göl bulunur. Dağın tepe kısmında bugünkü kar sınırı olan 3900 metreden başlayan birkaç buzul gelişmiştir. Süphan Dağı günümüzden birkaç milyon yıl önce aktivite göstermeye başlamıştır. Dağdan alınan örnekler üzerinde yapılan radyometrik yaş tayinleri 10 bin yıl öncesine kadar aktif olduğunu göstermiştir. Bu tarihten sonra dağda herhangi bir aktivite izine rastlanmamıştır. 
 b-Sütey Yaylası : Yer yer genç alüvyonlarla kaplı 2000 metreyi aşan yükseltiye sahip volkanik bir platodur. Tabanında bahar mevsiminde karlarında erimesiyle geçici bir göl oluşur. (Cil Gölü Sütey Yaylası geniş çayır ve meralarıyla eskiden beri hayvancılık açısından geniş bir potansiyele sahiptir. Solibey Yaylası, Dumanlı Yaylası, Salaburi Yaylası, Taravank Yaylası, At Yaylası, Büyük Süphan Yaylası, Bendi Yaylası, Kadıköy Yaylası, Livint Yaylası diğer önemli yaylalardır. Bu yaylalar içinde Sütey Yaylası büyük bir öneme sahiptir. Hayvancılık alanındaki öneminin yanı sıra av sporları ve bünyesinde barındırdığı yaban hayatı ve eşsiz bitki örtüsü ile ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Bu özellikleriyle tam bir doğal park görünümüne sahip olan yayla yürüyüş ve piknik alanı olarakta kullanılabilir özelliktedir. 
 c- Gülistan Ovası : Adilcevaz ilçe merkezinin doğu ve kuzeydoğusunu kuşatan yaklaşık 250.000 dekarlık bir ovadır. İlçenin en önemli tarım alanıdır. Bu ovaya halk arasında Filistan Ovası da denir. 2- Akarsu ve Göller Adilcevaz ilçesi az yağış alması ve arazi yapısı nedeniyle su kaynakları bakımından zengin değildir. En önemli akarsuyu ilçe merkezinden geçen Dere Çayıdır. (Çağlayan Çayı) Bu akarsuyun üzerinde küçük bir hidroelektrik santrali kurulmuştur. Ayrıca ilçe merkezindeki bağ ve bahçelerin sulanması açısından çayın önemi büyüktür. Yağışlı mevsimlerde ve karların erimesiyle suları bollaşan Kara Dere, Alacaatlı Mezarlığının altından gür kaynaklarla çıkan ve sulamada kullanılan Lal Çayı diğer önemli akarsulardır. İlçedeki başlıca göller Van Gölü, Arin Gölü, Aygır Gölü, Cil Gölü, Kırca Göl ve 
 A – TARIM VE HAYVANCILIK Tarım ve hayvancılık hiç kuşkusuz Ülkemizin olduğu kadar, yöremizin ve ilçemizde bugün ki ekonomisinde büyük önem teşkil etmektedir. İlçenin yüzölçümü yaklaşık olarak 812 Km2 olup, bunun %:56.7 ‘sini tarım arazisi, %:18.4’ünü çayır-mera %:1.7’sini meskun araziler ve %:1’ini ise faydasız araziler oluşturmaktadır. Tarım arazilerinin yaklaşık 41.000 dekar sulu tarım ve geri kalan kısmında ise nadas sistemi ile hububat ziraatı yapılmaktadır. Sulu alanda önemli ölçüde endüstri bitkilerinde şeker pancarı ile çeşitli sebzeler yetiştirilmektedir. Tarla arazi içerisinde buğdayın geniş bir ekim alanı mevcuttur. İlçemizde Erciş ilçesi istikametinde 20 Km mesafede bulunan Gülistan Ovası ilçe tarımı açısından büyük bir yer tutmaktadır. :
Bu Ovanın yaklaşık 250.000 dekarlık bölümünde buğday tarımı yapılmaktadır. Adı geçen Ova da 1986 yılında DSİ Bölge müdürlüğünce açılan 6 adet sondaj kuyusundan, Yukarı Süphan Köyü bölgesindeki 2 adet kuyu elektrifikasyon işlemleri yapıldıktan sonra Aygır Gölü Sulama Kooperatifine devredilmiştir. Diğer 4 kuyudan çıkan suyun sodalı olması nedeniyle işletilmemiştir. Aygır Gölünün konum itibariyle İlçemizde yüksek olması avantajı değerlendirilerek 1984 yılında Van İli Toprak Su Bölge Müdürlüğünün yapmış olduğu sulama tesisi sonucu bu Gölün güneyinde kalan yaklaşık 12.000 dekarlık arazi sulanmaktadır. Burada yetişen ürünler arasında karpuz,kavun,şeker pancarı,patates ve fasulye tarımı yapılmakta olup, çevre ilçelerde pazarlanarak İlçe ekonomisine büyük ölçüde gelir kaynağı sağlamaktadır. İlçe nüfusunun yaklaşık olarak %:80’i geçimin tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. İlçe genelinde büyük baş hayvan olarak Doğu Anadolu kırmızısı, Montofon, Simental ve Holştain melezi sığır yetiştiriciliği yapılmaktadır. Küçük baş hayvan olarak da Mor karaman koyun ırkı ile kıl keçisi yetiştiriciliği yaygındır. 
 İlçe Milli EğitimMüdürlüğü Hükümet Konağı binası 2. katta hizmetlerini yürütmektedir. Müdürlüğe ait hizmet binası ve lojman bulunmamaktadır. Ancak merkezde, Çok Programlı lise nin 10 daireli, Kız Meslek Lisesinin 10 daireli lojmanı mevcut olup, Köylerde ise toplam 40 adet lojman vardır. Merkezde ortaöğretimde 67, ilköğretimde 103, okul öncesinde 5 derslik, Köylerde ise 139 derslik olmak üzere toplam 314 derslik mevcuttur. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne ait ilden olurlu 1991 model Tofaş marka kartal bir binek tipi otomobil bulunmaktadır. Bunun dışında bağlı kurumlardan Cumhuriyet YİBO ya ait bir minibüs bulunmaktadır. 2010 yılı içinde küçük onarım ihtiyacı olan okullar tespit edilmiş yatırım onarım bölümünde belirtilen okulların küçük onarımları tamamlanmıştır Okullarımız öğretmen ihtiyaçları tespit edilerek gerekli görevlendirme , usta öğretici ,vekil ve ücret karşılığı görevlendirmeler yapılmıştır, göreve yani başlayan öğretmenler için, Kasım, Aralık ve Ocak ayında Temel ve Hazırlayıcı Eğitim semineri düzenlenmiş, okullarımızın araç gereç ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmıştır.
 Ulaşımı olmayan köy yolumuz yoktur.1 belde 17 köy yolumuz asfalt olup, diğer köy yollarımız stabilizedir. İpekçayır ve Gölüstü köyleri güzergahı ile Cihangir, Karakol, Dizdar ve Çanakyayla köyleri güzergahı kış aylarındı kar yağışı fazla olduğu zamanlarda kısa süreli de olsa zaman zaman ulaşıma kapanmaktadır. Diğer köylerimiz Adilcevaz, Erciş, Patnos ilçeleri karayolu güzergahında olup ulaşım kolaylıkla sağlanmaktadır. 2- Radyo ve TV. Yayınları : İlçemizde özel radyo istasyonu bulunmamaktadır. Ancak en yakın radyolar Tatvan Göl FM ve Van ilindeki çeşitli yerel radyolar dinlenmektedir. Ayrıca TRT FM Radyo Yayınları da dinlenmektedir. TV yayınları olarak ta TRT 1.2.3.4. ve Özel Kanallar ilçede kurulu bulunan verici istasyonundan ayarlanarak izlenmektedir. TRT 1 ve GAP TV bazı köylerimizde izlenmektedir.
Tarihi özelliğe sahip bir çok yer olan ilçemizdeki belli başlı tarihi yapılar şunlardır. 1- Kef Kalesi İlçenin kuzeyinde merkeze 6 km..uzaklıkta bulunan 2170 metre yükseklikte Urartulara ait KEF kalesi Adilcevaz’da medeniyetin ve uygarlığın bundan tam 2786 yıl önce başladığını gösterir. 1964 yılında Adilcevaz Kef Kalesi kazılardan bu kalenin bir Urartu Kalesi olduğu şehrin volkanik bir tepenin üzerinde kurulduğu sonucuna varılmıştır. Bu tabii tepenin üç yanı (güney,doğu,batı) çok dik ve sarptır. Kaleye ancak kuzeyden çıkılabilir. Urartular zamanında kale kapısı bu yönde bulunuyordu. Kalenin doğudan batıya gittikçe yükselen kuzey kesimi bir höyük manzarası arz eder. Bu muhteşem kalenin ortaya çıkarılmasına sebep olanlar, 1959 yılında Van çevresinde araştırmalar yapan C.V.BURNEY ve G.R.J.LAWSON dur. Höyükten yuvarlanan bir kabartmayı inceleyerek burada bir kalenin mevcudiyetini bulmuşlardır. 1964 yılında Kef Kalesinde 
yapılan kazılarda otuzdan çok odası bulunan büyük bir saray kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Bu odalardan bir bölümünde düzenli iki sıra halinde çok sayıda büyük küp “Pithos” bulunmuştur. 2- Adilcevaz Kalesi Adilcevaz ilçe merkezinin batı kısmında olan kalenin yapılış tarihi ile ilgili değişik görüşler vardır. Ahlat kapısının kuzeyindeki çivi yazılı bir kitabe kalenin Urartu Devletine ait olduğunu göstermektedir. Bu kale M.O. VIII. yy.’ dan itibaren Urartular ile Asurların akınına maruz kalmıştır. Tamamen yağma edilerek yakılmış ve yıkılmıştır. Daha sonra Adilcevaz Perslerin eline geçmiştir. Adilcevaz’ın batısında, Van Gölü kenarında sarp kayalar üzerine kesme taşla inşa edilmiş olan kale, iç ve dış sur olmak üzere iki kısımdan meydana gelmektedir. Çok sayıda kulenin desteklediği kale surları, doğuda göl kenarından başlayarak kademeli olarak güneyde uzanan yalçın kayalar 
üzerinde devam etmektedir. Nihayet kuzey ve batıda derin uçurumlar oluşturan kayaların üzerinde devam eden surlar bu haliyle yuvarlaktan kareye doğru uzunca bir plan oluşturur. Kalenin göle taraf surları harap olmuş ve bir bölümü su altında kalmıştır. Kalenin üç kapısı vardır. Ahlat kapısı güneye, Erciş kapısı doğuya ve Uğur kapısı kuzeye açılmaktadır. Ahlat kapısının bulunduğu kısım kalenin en eski tarafıdır. Çünkü kapının kuzeyinde siyah bazalt taşından çivi yazılı bir kitabe vardır. İşte bu kitabe kalenin bu bölümünün Urartulara ait olduğunu göstermektedir. Diğer bölümleri de Selçuklu ve daha sonraki dönemlere aittir. Bilindiği gibi eski Türk şehirlerinde kapılar dört yöne açılmaktaydı ve Adilcevaz kalesinde olduğu gibi o yönde bulunan şehirlerin adını almaktaydı. Adilcevaz Kalesi Selçuklu döneminde önemli bir savunma ve iskân merkezi olmuştur. 
 3- Tuğrul Bey Camii Ahlat – Erciş yolu güzergahı üzerinde Adilcevaz ayrımında yer almaktadır.Yapının güneyinde Van Gölü, kuzeyinde Adilcevaz Kalesi, batısında Adilcevaz yol ayrımında bulunmakta, doğusunda engebeli arazi yer almaktadır.. Osmanlıya ait vakfiyelerde, 1572 yılında Zal Paşa Caminin inşaatına Mimar Sinan tarafından başlandığı ve 1580’de tamamlandığı belirtilmektedir. Yapı 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir ve günümüzde ibadete açıktır. Anadolu’da kubbeli tip camilere ilk örnek teşkil etmesi bakımından önemlidir. Ayrıca Osmanlı mimari anlayışında XVI.yy.da çok fazla rastlanmayan çok kubbe örtü sistemiyle inşa edilmiştir, 1071 Yılında Türk İslam Kumandanı Alparslan komutasındaki Büyük Selçuklu 
İmparatorluğu Ordusu, Roma İmparatorluğu ordularını Malazgirt Meydan Muharebesi’nde bozguna uğratması ile Anadolu Kapıları bir daha kapanmamak üzere Türk Milletine açılmıştır. Buna bağlı olarak ilçe Türk-İslam hâkimiyetine girmiştir. 1071-1230 tarihleri arasında Adilcevaz Selçukluların hâkimiyetinde kalmış, bu süre içinde Adilcevaz’da bilim ve medeniyet açısından önemli gelişme göstermiştir. Yakın zamanda restore edilen Ulu Camii’de bu devirde yapılmıştır. Tarihte ismi Mevlana Ferehşah Camii diye geçmektedir. 4- Ulu Camii (Hatuniye Medresesi) Adilcevaz ilçesinin batı ucunda, Van Gölü kıyısında yükselen tepedeki eski kale harabelerinin içindedir. XIV. veya XV. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Sadece güney cephesi açıkça görülebilen eski camii, doğu batı yanlarda ise yarıya kadar olan kısımların, 
kurulmuş olduğu yamacın meyil’i dolayısıyla toprağa gömülmüş olan eserin her üç bölümü dıştan bariz olarak belli olmakta ve ayrı ayrı zamanlarda yapılmış inşaatlarla bugünkü durumunu almıştır. Cami XIV-XV.yy eseridir. Plan ve kuruluş yönünden Erzurum ve Bitis’te görülen 3 sahınlı camilerin öncüsü durumundadır. Bu yönüyle Selçuklu dönemi mimarisini yansıtmaktadır. Ulu camii 1965 yılında restore yapılmış, ibadete açılmayı beklemektedir. İbrahim Kafesoğlu, Ulu Camii olarak adlandırılan yapının içindeki kemerler ve küçük hücrelerden dolayı buranın “Hatuniyye Medresesi” olabileceğini ileri sürmektedir. Ulu Cami Adilcevaz’a Ahlat tarafından giriştedir. Bu medresenin olarak XVI. yy’a ait vakıf kayıtları bulunduğundan dolayı buranın XVI. yüzyıldan daha önce yapıldığı kesindir. Yine bu devirde 2 tane medrese yapılmıştır. Bunlardan biri Medrese-i Hatuniye, diğeri ise Medres-i Bayındıriye’ dir. Bu medreseler 
Akkoyunlu Hükümdarlarından Rüstem’ in torunu Sultan Bayader tarafından yapılmıştır. Bu medreseler birçok ilim adamı yetişmiş, Adilcevaz civarını kültür merkezi haline getirmişlerdir. 5- Kohoz (Zalpaşa) Hanı Tahminen XVI. yy. sonunda bölgede hüküm süren Zal Paşa tarafından yapılmıştır. Bitlis-Adilcevaz-Van kervan yolu üzerindeki Adilcevaz – Erciş arasında Adilcevaz’a 8 km. mesafede Yolçatı ( Kohoz ) köyünde yolun kıyısındadır. Yarıya yakın kısmı harap olmuş olan hanın giriş kısmı yıkılmış arka ve yan cephelerin kalıntıları bugüne kadar gelmiştir. 6- Urartu Mezarları 1971 yılında Adilcevaz’da vatandaşlar tarafından birçok Urartu mezarı bulunmuştur. Aynı yıl içerisinde Kef Kalesinde 1966 dan beri çalışma yapan heyet Adilcevaz’ın Atatürk Mahallesinin doğusunda bir Urartu mezarlığı keşfetmiştir.Buradaki mezarlar Süphan Dağının Van Gölüne bakan eteklerinde toplanmış lavların içine yapılmıştır. 
Mezarlık Van Gölü kıyısında 300 mt. kadar içerdedir. Bu mezarlardan bazıları lav kayalarını oymak suretiyle yapılmıştır. Bazıları ise kayalıktaki tabii oyukları genişletmek suretiyle meydana getirilmiştir. Bu mezarlar yeryüzüne çok yakın olduklarından çoğu tahrip olmuştur. 7- Kilise (Mucizeler Manastırı) Adilcevaz’ın 6 km. kuzey batısındaki Kef Kalesinin bulunduğu yamacın batı tarafındaki tepenin üzerindedir. Çalağan Çayının geçtiği vadinin Adilcevaz’a göre sol yamacında Kilise (Mucizeler Manastırı) bulunmaktadır. Kilise Kef Kalesine yakınlığı dolayısıyla eski bir Urartu mabedinden süre geldiği izlenimi vermektedir. Urartu mimarisinde kullanılan iri bazalt kayalara kilisenin temellerinde de rastlanmaktadır. Ancak bunlar kilise inşa edildiği sırada (muhtemelen VII.yy.) Bizans İmparatorluğunun hakimiyetindeki 
Vasburakan Ermeni Hanlığı tarafından Kef Kalesinden getirilme ihtimali yüksektir. Tarihi kayıtlarda kilisenin, Vasburakan Ermeni Hanının oğlu Vahan tarafından inşa edildiği anlatılmaktadır. Bu dönem bölgede Emevilerle Bizansın mücadele dönemidir. Kilisenin ilk adı Eraşhavordur (Kurtarıcının Manastırı) Daha sonra kiliseye Sk’antselagorgivang (Mucizeler Manastırı ) denilmiştir. Kiliseye Mucizeler Manastırı denilmesinin nedeni, Ermenilerce şifa verdiğine inanılan bazı kutsal emanetlerin burada bulunmasıdır. Bu kutsal emanetlerden en önemlisi “Kutsal Savaş Armasıdır” Ermeniler bu armanın dertlere deva verdiğine inanırdı. Bir başka kutsal emanet, Hz. İsa’nın doğumundan hemen sonra içinde yıkatıldığı leğenin büyük bir parçasıdır. Ermenilere göre bu leğen parçasında yıkanmak veba hastalığına şifadır.